30 Nisan 2014 Çarşamba

Manavgat

Manavgatta hava bulutluydu. Bu kareleri yakaladım bende. Biraz da Rüzgar vardı. Sıcxağı sıcağı sıcağına paylaşayım dedim. Şimdi işe dönmem gerekiyor :)



























Iny(A)hu'dan masallar dinlediniz. Esen kalin.

29 Nisan 2014 Salı

Deniz

denizlerin ve okyanuslarin mitolojide anlatilana gore anlatilana gore cok tuzlu olmasinin nedeni Uranosun erkeklik organi kesildiginde denize duşmuş olmasi ve bundan cikan spermlerle deniz suyunun tadini degiştirmesi. Ama asil gercek daha farkli. 

Ciftleşme donemine giren Orkalarin ve diger balinalarin boşalmalari esnasinda yaklaşik olarak 300 galon spermi suya birakmalari olarak kaynaklaniyor. Atlas ve pasifik okyanusuna bagli olarak kuzey buz denizi, ak deniz, ege denizi ve marnara denizi bunlardan fazlasiyla da payini aliyor. Denizin neden tuzlu nehirin neden tuzsuz oldugunu da burdan anlayabiliriz. Ama asil sorun bu degil tabiki. Asil sorun klasik olarak iki Turk erkeginin plaja gitmesi ve yaşayacaklari " aaa bu bana mi bakti " bakişlarinin perde arkasi. 
Ayiptir soylemesi şu an plaja sere serpe yatmiş milleti kesiyorum azcik kim ne yapiyor diye.. Ohm.. Bu ayri bi konu bunu gecelim.

İki erkek plaja gittiginde olabilecek muhabbetler " karşimizdaki masum sarişin rus kizinin apiş arasindan" başka birşey degildir bana gore. Boyle dedim ama ben sizin bildiginiz erkeklerden degilim haha. 
Afrodit Uranosun kizi olarak gelmiş dunyaya. Efsaneler onun devasa bir istiridyeden ciktigini ve ya denizin kopugunden ciktigini da soyler durur. Neden denizden cikmiş diye soranlar olursa da Uranos hani spermlerini birakmişti ya suya. İşte ondan. O zaman denizler neymiiişşşş Mitolojiye gore dişi varliklarmiş ve bir erkekle ciftleşmede hemen bişey cikariyorlarmiş. Bu varsayim cikabilir tabi ortaya. Ama okyanuslar erkek. cunku tanrilari erkek. Okeanos... tabi o zamanlar posi mosi yok daha ortada. Gaia almiş yer kureyi topraklari filan, Okeanosa da okyanuslar kalmiş işte... Rhea da gokyuzunu almiş. Canlari sikildikca patir patir bi yerlerden bişeyler cikarmişlar. 


Bunlarda Çektiğim Resimler




















Iny(A)hu'dan masallar dinlediniz. Esen kalin.

Meşeler Altında

Iyi günler Inyahu'cular. Gecen gün size bulundugum kampüsün Meseler Altinda adini tasidigini anlatmistim. Dün derse giderken bir kac resim cektim ve dedim ki bu resimleri gördükten sonra inyahucular neden meseler altinda oldugunu daha iyi anlayacaklardir.

Otobüsten indikten sonra bu yoldan kampüsün üst girisine variyoruz. Karsida ki yol ormana gidiyor efendim. Orman yolu gördügünüz gibi arabalar ile dolu. Araba ile gelen ögrencilerin her sabah bu park yerleri icin kapistiklarini görebilirsiniz. Cünkü kampüsün etrafinda park secenegi yok.

Burasi da bir önceki fotografta sola kivrilan yolun devami. Yani bahsettigim üst giris.

Üst giristen gectikten sonra karsimizda Camera adli restoran bulunuyor efendim. Kantini yok bu kampüsün o yüzden cok pahali olan bu restorantta yemek yiyoruz.

Restorantin önünden gecince yol devam ediyor. Sol tarafta benim binam var sag tarafta da kütüphaneye ulasiyorsunuz.
Sag taraf: karsida görmüs oldugunuz mavi kapili bina kütüphane. Sol tarafta bulunan kapi da Medya tasarimcilarin binasi. Yazlari tasin bulundugu yerden sular akiyor. Cok güzel bir ses olusuyor.

Burasi da sag taraf: Yollar böyle kivrilip gidiyor iste. Sagli sollu yollardan kampüsün her tarafina ulasiyorsunuz. Meseler altinda efendim.

26 Nisan 2014 Cumartesi

Bir Zamanlar

Bir zamanlar yani babamın çocukluğunda, 1966 yılından bahsediyorum, Almanya da Türkçe Televizyon yokmuş. Köln Radyosu haftada bir kere bir saatliğine Ankara'dan yayın yaparmış. Türk Sanat Müziği dinlerlermis. Köln radyosunun yaptığı bir çekilişte kazandığı almanca kitaplar ile almancayı öğrenmiş. Orta okula yazılmış babam. Almanya'ya geldiğinde dokuz yaşındaymış.
Neyse türk televizyonlarının olmadığını bende hatırlıyorum. Bir tek TRT vardı. Oda almanların ZDF ve ARD kanalı gibi yayımlanıyordu burada.
Babam anlatıyor. Postaneye gidiyorlarmış. Telefon baglatiyorlarmis ki TÜrkiye ile konusabilsinler. Bazen saatlerce bekliyorlarmış hatların açılması için. Hey gidi günler hey.
Şimdi evde telefon var ve Türkiye'yi aramak bedava. Gerçi Türkiye de herkes sosyete anam. Kimsenin evinde telefon kalmamış. Ev numaranızı verin diyorum ay bizim evde telefon yok, hepimizin cep telefonu var diyorlar.
İyi de hoşta canım benim, buradan cep telefonlarını aramak iki kat yazıyor bana, anlıyor musun sen bunu?
 
Neyse lâfı nereden nereye getirdim. Demem o ki ne Tv vardı, ne de Türk yemekleri. Türkiye ye geldiğimde bakkaldan aldığım Ülker gofretin tadı damağımda kalırdı. Burada yoktu. Devir değişti, teknoloji ilerledi ve artık burada her şey daha kolay.
Türk süpermarketler açıldı bol bol. Bizim ufacık kasaba da bile iki tane var. Biri Kadir amcanın dükkânı, biri de Ali abinin. Genellikle Ali abiye gidiyoruz haftasonları. Salamı çok pahalı satıyor. Kızıyorum Ali abiye vallahi :)  

Türk marketleri hariç artık alman marketlerinde bile türk ürünleri satılıyor. Bu gün Rewe'ye gitmiştim Ali abiye gitmeden önce. Ömür peynirleri var. Ali abiden ucuz satıyorlar iyi mi? Nereden aldım dersiniz? :)) 
Siz onu bunu bırakın da Eda yani Balık az önce Tumblr'da bir kilo domatesin yarım bardak bira kadar kalorisi oluduğunu yazmış. Nayır nolamaz Müjgan. Vurun kahpeye. O kilolar hep domatesten.

Iny(A)hu'dan masallar dinlediniz. Esen kalin.

Bilimum

Yarım saatlik boşluk yakaladımda kendimi dışarıya aresmen fırlatabildim en sonunda. Burası çok güzel, yanidağın ortasındayız. Lojmanımız öyle en azından. Dışarı çıkıp biraz temiz hava alayımve etrafa bakayım dedim.



Gıdı Gıdı, eskiden böyle otumsu bişey vardı. Gövdesi benimn şu anki halimi andırıyo budaklanma kısmıda ağacı andırıyo hep. Ablamla sürekli demet demet toplardık bunlardan.Sonra bıngıldaklarımıza sürüp birbirimizi gıdıklardık. Başka bi ot yapmıyordu bunu, gıdıklamayı yani.

Aslan ağzı, niye aslan ağzı bilmiyorum. Ama çok güzel kokusu var bunun. İçe doğru kavisli bir çiçek. Ağız şeklinde açılmış, eve yakışanama evde büyütemediğimiz çiçeklerden. Kendini toprakta büyütür ve yabani olarak çıkar. İlkbahar çiçeklerindendir.

Karahindiba, Bonus kafa saçları var bu çiçeğin. Günümüzde her ne kadar yiğenim tarafından adı Bonus kafa olarak değiştirilmişse de benim için her zaman adı paraşüt çiçeği kalacak. Paraşüt çiçeği diyorum çünkü onun üstündeki pamuğumsu birikintiye üfleyince uçar gider hep rüzgarla beraber. Bunun şerbetini yaparlarmış eskiler. Hatta Padilah ve hareminden başkası da içmezmiş. Harem otuda derler buna.Koyunlar ve ineklerde çok sever. Yol kenarında gördüğüm koyunlar ve ineklerin hepsi bunlardan yiyordu mesela.Gerçi ben ne zaman görsem hep yiyorlar bundan.

Karasevda, Aslında bu bi çiçek değil. Yani açan bi çiçeği yok. Ama benim en sevdiğimbitkilerden olur kendisi. Bana hep adının Mecnun bitkisi olduğunu ima eder. Mecnunun Leylaya olan aşkının temsilidir bana göre. Ya da  sen Kerem ile Aslıya, Ferhat ile Şirine de atfedebilirsin. Ama ben Leyla ile Mecnun diyorum. Mecnunun sevdası o kadar büyükmüşki o aşk onun içinden çıkıp bir bitkide dönüşmüş hissi veriyor insana.

Helikopter , Buda aynı Gıdı gıdı gibi bi ot. Palmiye ağacının Cücük versiyonu desem yeridir. Bu otu alıp alimizin ortasına koyup " Uç uç helikopter, git sonra yine bana gel" derdik hatırladım bak şimdi. Bundan da gıdı yapılıyo ama gıdı gibi olmuyo. Gıdının yeri ayrı.

Dışarı çıkmışken bide etrafa baktım,

Ergüvanlar, Papatyalar, Gelincik var bi kaç tane, Sarmaşıklar, Karagöz çiçekleri yine her yere ekilmiş hemen yanında sümbüller var, Güller desen ayrı bi dünya, Kabak çiçekleride vardı, bi de salatalık çiçekleri, Kapuz ve kavunda görmüş gibi bişey oldum ama değilmiş. 

Iny(A)hu'dan masallar dinlediniz. Esen kalin.

OKURCALAR

Telefondan bildiriyorum artik nasil bi yazi olur bilmem. Korkmayin diye simdiden soyluyorum ona gore. Sonra bu cocuk nasil bi yazi yayinlamiş demeyin cevabini veriyorum telefondan ancak bu kadar oluyo napim yaniii... oleyim mi ben?
 
 
Okurcalara ilk kez geldigimden daha Alanyadan haberim bile yoktu yemin ederim. Cunku turizmdeki ikinci senemdi ve ben bodrumun lanetli sineklerinden kacip gelmiştim buralara. Bi otelde başlamiştim o senelerde, seneler dediysem işte abartmayalim 2009da filan.. hem duşununce baya baya seneler olmuş yaa :D Neyse konu sapmadan ele alayim ben yine.
 
 
Daha o senelerde toyum. Turizmdeki nerden baktan ikinci senem. Girdim bi otelin birine başladim calişmaya. Heyecan da son noktada ama bi de yogunluk e gerisini sen duşun artik. Sonra olan oldu... Misafirlere sabah kahvaltisi verirken ben restaurantta geziniyordum o ara. Kafama haşlanmiş yumurta yedim, arkami dondum gozlerini kurbaga gibi belerte belerte acmiş bi herif bana siritiyo. Bişey demeden arkami donup gittim, sonra bi tane daha, ama bu sefer yeter diyerek yanimda duran kocaman yaklaşik 10 kiloluk karpuzu nasil bi cesaretle alip adama attiysam artik...
 
 
Bak konu sapti yine.
Yaziya başlarken Okurcalarin ne kadar guzel ve tatil bolgesi olacagindan bahsedecektim ben halbuki. Ama siz siz olun Okurcalara gelip mutlaka tatil yapin. Aquaparkli bir suru oteller var. Valla eglencenin dibine vurursunuz soylemedi benden. Hem iyi bir cocuk olursaniz beni bile gorursunuz.
 
:-)
Iny(A)hu'dan masallar dinlediniz. Esen kalin.

25 Nisan 2014 Cuma

Ahu'nun Üniversitesi

Ben buralardan anlatacagima göre ilk önce size gittiğim üniversiteden biraz bahsetmek istiyorum. Wiesbaden şehrinde bulunan üniversite Hochschule RheinMain, Wiesbaden şehrinde 3 kampüse sahip. Bu kampüslerde sosyal pedagoglar, inşaat Mühendisleri, Mimar Mühendisleri, Matematik Bölümü, Bilgisayar Mühendisliği, Film Teknikerligi, Elektronik Mühendisliği ve bilimum halkla ilişkiler bölümleri okutuluyor.

Elektronik bölümler Rüsselsheim şehrinde. Orada sadece tek bir kampüs var. Ben Wiesbaden de iki kampüs arasında mekik dokuyorum.
Kurt-Schumacher-Ring yani kısaca KSR dedikleri ana kampüste tüm öğrenci işleri hallediliyor. Bu kampüste Matematikçiler, inşaat Mühendisleri, Mimar Mühendisleri (kardesimde burada) ve sosyal pedagoglar okuyor. Ben bu kampüste çalışıyorum. Biz bilgisayar mühendisleri de eskiden bu kampüsteydik fakat bizi sonra Unter den Eichen, yani Türkçe'ye çevirirsek "Meselerin altında"'ya gönderdiler.
Kampüsün adı nev-i şahsına münhasır. Ormanın ortasındayız çünkü.

Burasi da KSR dedigim ana kampüs.
İlk fotoğrafı dün otobüsten indikten sonra ve derse doğru giderken çektim. Baktım hava harika. Millet çimene yayılmış. Sağ tarafta nilüferler ile süslü bir gölet var.
Bende biraz oturayim dedim. Oturmaz olaydım. Güneş başıma geçti. Migren gibi bir baş ağrısı çektim saatlerce.
İkinci fotoğrafı üniversitenin sitesinden aldım. Kaynakta belirteyim bari. Sevgiler. Ahu 

Iny(A)hu'dan masallar dinlediniz. Esen kalin.